“Bir despotu korkutmanın bir yolu varsa, o da onun iktidar kazanmasına olanak sağlayan koşulları ortadan kaldırmaktır.
Bu sadece Trump'ı değil; bir sonrakini de durdurmanın yolu…
Donald Trump!
Beni izlediğini bildiğim için sana söylüyorum:
Sesi sonuna kadar aç ve beni dinle!
Herhangi birimize ulaşmak için, hepimizi geçmen gerekecek!"
Mamdani…
New York’un yeni seçilen Belediye Başkanı…
“New York’u kazanmak zorundayız” diyen Trump’ın adayına, 9 puan fark atıp böyle seslendi Trump’a…
Kendisini Sosyalist Müslüman olarak tanımlıyor.
Yakından tanıdığım bu genç adam henüz 34 yaşında…
Hintli akademisyen bir babanın, yönetmen bir annenin Uganda doğumlu oğlu…
Rap kariyerinden siyasete, kış günü buz gibi suya atlayabilen ve nişanlısıyla birlikte metroya atlayarak kendi nikahına giden bir deli…
Zaman zaman kendi anketini kendi yaparak seçmenin nabzını bizzat tutan bir taze siyasetçi…
İlginç, azimli ve ilklerin adamı…
Bu yaşta New York gibi bir şehre başkan olmak herkesin harcı olamaz.
Arkadaşlar!
New York, hem Amerika için, hem de Amerikan siyaseti için çok önemli ve belirleyici bir şehir.
Zohran Mamdani’nin kazandığı zafer bir belediye başkanlığını kazanmanın daha ötesinde bir şey.
Üstelik; Trump’ın, bir New York’lu olduğunu da düşünürsek; “Trump çok büyük yenildi” desek abartmış olmayız.
Peki ne oldu, neden böyle oldu?
Ülkenin başkanı olan birisi bir şehrin belediye seçimine neden bu kadar taraf ve dahil oldu ve Mamdani neden Trump’a bu kadar hırs doldu?
Az önce de söylediğim gibi,
Trump New York’lu…
Zafer konuşması yapan Mamdani, zaten o yüzden “Trump'ı ortaya çıkaran şehir, artık onu yenebileceğini gösterdi" diye söyledi.
Diğer bir husus;
Amerika’da, bir başkan için New York’u kaybetmek herhangi bir şehri kaybetmek gibi değildir.
Hatta başkent Washington’ı bile…
O yüzden,
Trump, New York’u kazanmak için yapmadığını bırakmadı ve adeta kendini ortaya koydu…
Mamdani’nin hırsına gelince;
Kampanya boyunca,
Trump, ona etmediğini bırakmadı.
Mamdani’yi “komünist” olarak niteldi ve doğrudan hedef aldı…
Mamdani’nin sol görüşü ve tecrübesizliğine vurgu yapıp; "Onun yönetiminde bir zamanların bu harika şehrinin başarı şansı, hatta hayatta kalma şansı sıfır olacaktır" gibi akla ziyan ve seçmen iradesini önemsemeyen beyanlarda bulundu.
Sadece bununla da kalmayıp; Mamdani'nin seçilmesi hâlinde federal bütçeden kente yapılan ödenekleri (belediyelere yapılan devlet katkısını) kısma tehdidinde bulundu.
Ama sonuçta kaybetti ve Mamdani kazandı.
Aslına bakarsanız Mamdani kazanmadı Trump kaybetti…
Çünkü Trump, kendince küresel bazda büyük sorunları çözerken/ barışamayanları barıştırırken; içeride, kendisinin küçük gördüğü ama orta halli Amerikalılar için hayatî önem taşıyan sorunları pas geçti.
Üstelik Amerika gibi bir ülkede külhanbeyi gibi davranarak hakimiyet tesis edeceğini sandı.
Mamdani, kampanyasını basit/sade ve yalın bir söylem ve vaatler üzerine kurdu.
Çünkü yaşanan ve Trump’ın önemsemediği bazı sorunlar, New York’lular için oldukça önemli/hayatın olağan akışını etkileyen ve çözülmesi gereken sorunlardı.
Mesela Mamdani’nin vaatlerinden birkaçı:
Ücretsiz otobüsler,
Çocuk bakımı evleri/kreşler,
Artan kira fiyatlarıyla mücadele,
Belediyeye ait marketler açmak,
Asgari ücreti 30 dolara yükseltmek,
Binlerce yeni öğretmen işe almak,
Ve şehrin özel şirketlere verdiği ihaleleri yeniden gözden geçirmek…
Nedir bunlar?
New York’lu için, şehri ve hayatı daha yaşanabilir hale getirmek…
Buraya kadar söylediklerim işin görünen yanı.
Diğer yanı ve asıl önemli boyutu ise; şu:
Amerika’da, başkan seçimi de dahil tüm seçimlerin doğal ve spontane şekilde olmasına müsaade edilmeyeceği realitesidir.
Amerika’yı küresel yönetim merkezi yapan ve Amerika üzerinden küresel sistemi elinde tutup/dizayn eden Güç ve Akıl Sahipleri, dünyanın herhangi bir coğrafyasındaki herhangi bir ülkenin herhangi bir seçimine bile müdahil olurken Amerika’da olan bir seçime, hele de New York gibi bir şehrin seçimine müdahil olmaması mümkün mü?
Tabi ki mümkün değil ve tabi ki müdahil oldular…
Çünkü,
Güç ve Akıl Sahipleri, bir ülkenin veya bir liderin alternatifsiz/yegane ve tek otorite haline gelmesine izin vermez.
Mutlaka her tavşanın peşine bir tazı takar.
Mutlaka birine “sensin; atıl kurt” derken, bir diğerine “sen de varsın; hazır ol” der ve bir nevi “denge-denetleme” sistemi oluşturur.
Tüm bunları yaparken de öyle usturuplu yapar ki, sanki her şey, doğal seyrinde cereyan ediyormuş gibi algılatır.
Tıpkı, New York’luların daha bir-iki yıl önce adı-sanı bilinmeyen Mamdani’yi özgür iradeyle seçtiklerini sanması gibi…
Sonuç:
Arkadaşlar!
Hep dediğim gibi; Güç ve Akıl Sahipleri için kimse vazgeçilmez değildir ve her daim herkesin bir alternatifi vardır.
Onlar, oyun kurar ve hep bir oyunları vardır.
Kimin başrol, kimin yardımcı rol olacağına,
Başrol oyuncunun ne zaman oyundan düşeceğine,
Müstakbel başrol oyuncunun ne zaman ve hangi rolle oyuna dahil olacağına,
Oyun süreçleri ve oyunun kaç sezon süreceğine, sadece onlar karar verir.
Hatta bu kararları beş yıl/on yıl/yirmi yıl önce alırlar.
Oyun başladıktan sonra pek bir değişiklik yapmazlar.
Bizim değişiklik gibi algıladığımız şeyler ise sadece küçük rötuşlardır ve zaten onların opsiyonları içinde vardır.
Genç ve heyecanı yüksek, hırs ve tutku dolu olan değerli dostum Mamdani’nin New York’a başkan olmasını değerlendirirken; aynı elin parmaklarından birisi olabileceğini,
Trump’ı başrol yapan yapımcının yeni jenerasyon oyuncularından birisi olma ihtimalini asla göz ardı etmeyin derim.
Ben tesadüflere inanmam…
Hele de siyasetin, doğal bir seyri olacağına ve “seçmen-sandık-siyasetçi” seyrinde cereyan edeceğine inanan birisi değilim, hiç olmadım, hiç de inanmayacağım…
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.