15-20 gün önce…
Bir haber;
“Mesut Özil Kuzey Kıbrıs’ta…”
AKP’nin MKYK’sına alındığını unutmuş olmalıyım ki;
Bir an “Ne işi varmış ki” diye mırıldandım.
Güya bir etkinliğe katılmış…
Ama Erdoğan’ı arayıp sesi hoparlöre verince,
Mesut eniştenin Kıbrıs’ı neden öptüğünü anladım.
19 Ekim Cumhurbaşkanlık Seçimi…
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle diyordu telefonda:
“KKTC’deki seçimleri kesinlikle kazanmalıyız…"
Oldukça manidar ve şaşırtıcı bir cümle değil mi?
Sanki mevzubahis,
KKTC ile Güney Kıbrıs Rum Kesimi arasındaki bir futbol maçı…
Mesut Özil KKTC Teknik Direktörü
Ve Cumhurbaşkanımız Erdoğan da “…kesinlikle kazanmalıyız” diyerek KKTC’li futbolculara motivasyon konuşması yapıyor…
Şaşırdım mı?
Tabi ki hayır…
Ama Ersin Tatar’a çok acıdım.
Çünkü Erdoğan’ın “…kesinlikle kazanmalıyız” demesi,
Tatar’ın kesinlikle kaybetmesi demekti…
“Ne alaka!
2020 seçimini Erdoğan sayesinde kazanmıştı” diyebilirsiniz.
Evet öyle olmuştu…
Ama köprünün altından çok sular aktı…
O dönemde Ersin Tatar’a kazandıran,
Türkiye’de kazanmış bir Erdoğan’dı.
Ya şimdi?
Türkiye’de/2024’de büyük kaybetmiş bir Erdoğan var.
Soruyorum:
Kendi kazanamayan, nasıl kazandıracak?
Bu arada,
Süleyman Soylu da Kıbrıs’a çıkartma yapmış,
Tatar’ın kampanyasına katılmış,
Ve Ersin Tatar’ın kazanması “Kuzey Kıbrıs için beka sorunu” demiş...
Cübbeli Ahmet Hoca bile Tatar için dua etmiş ve dua istemiş…
Valla,
Erhürman şöyle dese haksız sayılmaz:
“Siz hepiniz,
Tufan, Er Hür Man…”
Seçim oldu ve bitti…
Peki,
Sonuç?
Erhürman kazandı Tatar kaybetti…
Hem de büyük kaybetti…
Ne oldu yani?
Yani Türkiye mi kaybetti? Kıbrıs’ta beka elden mi gitti? Akdeniz’in akı mı bitti?
Tanrı duaları ret mi etti?
Hiçbiri…
Sadece son derece medeni bir seçim oldu
Ve biri geldi biri gitti…
Bu kadar basit işte!
Ama işin sarkastik yanına gelince:
Yine de bir şeyler yapılmalı,
Bu böyle kalmamalı…
Mesela;
Seçime hile karıştırıldı denebilir,
Hiçbir şey olmasa bile kesin bir şeyler oldu denebilir,
Rumlar’la ilinti kurulabilir ve hemen/acilen/behemahal AKP’li Ali İhsan Yavuz Kıbrıs’a gidip,
Seçim Kuruluna itiraz ederek seçimi yeniletebilir…
Tıpkı İmamoğlu’nun kazandığı İstanbul seçimleri gibi…
Allah aşkına!
Ne gerek vardı bunca rezalete!
Ada’ya aday dayatmaya,
Bir adayı tutarak Ada’yı kutuplaştırmaya ne gerek vardı!
Halbuki “Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve iktidar,
Kuzey Kıbrıs’a tarafız; Kuzey Kıbrıs siyasetinde taraf değiliz.
Tüm adaylar bizimdir,
Değerlidir,
Hangisi kazansa kabulümüzdür” dense
Ve koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti, reddedilen konuma düşürülmese ne olurdu yani!
Efendiler!
Söyleyin bakalım,
Ne olacak şimdi?
Erhürman kazandı diye hapse mi tıkılacak!
Yoksa Merdut mu sayılacak?
Yahut da,
Kuzey Kıbrıs’a kayyım mı atanacak?
Ne olacak?
Acaba iyimser yanım devreye girse mi yoksa yazıyı bitirsem mi ki?
Yok yok iyimserliğe ne gerek; yazıyı bitirmek gerek…
Çünkü 85 milyon nüfuslu,
57 milyon seçmenli koskoca Türkiye’de,
Daha bir yıl önce seçim kaybedip/ikinci parti konumuna düşüp ders alınmamış;
500 bin nüfuslu,
220 bin seçmenli Kuzey Kıbrıs’taki seçim kaybından mı ders alınacak…
Laf olsun torba dolsun,
Ağzı olan konuşur misali düşünmeden edemiyorum işte…
Benimki olsa olsa;
Galiba toksik iyimserlik…
Zeylin de Zeyli…
Söylemezsem olmazdı:
Türkiye’de muhalif medya
Ve solcular…
Kıbrıs’ta solcular kazandı diye; kendileri kazanmış gibi sevinçteler…
Sanki Kıbrıs proletaryası, burjuvaziyi yenip devrim yapmış gibi…
Aslında iki realite var:
Birincisi:
Kıbrıs’ın solu sol, sağı sağ mı ki seviniyorsunuz…
Sağcısının sağcılığı Casino’ya,
Solcusunun solculuğu arabanın sürücü koltuğuna oturana kadardır.
İkincisi:
Aynı Türkiye’deki gibi,
Kıbrıs’ta da sol kazanmadı ki…
Kazanan Kıbrıs sosyetesi ve AKP marifetiyle Kıbrıs’ta yuvalanan mafya ve köylülüğe muhalif tepki…
Yani Kıbrıs’tan bir “başarı hikayesi” ve solun iktidar anahtarı çıkmaz.
Çıksa çıksa
Sol anahtarı çıkar…