Türk Siyaseti,
Müthiş bir Multiple Game Theory/Çoklu Oyun Teorisine maruz kalmış vaziyette…
İki taraf var:
İktidar ve ötekiler…
Hem muhalefetin topuna birden, hem de her birine teker teker…
Mesela;
MHP’ye kafa-kolizasyon,
CHP’ye engizisyon ve paralizasyon,
DEM Parti’ye Öcalanize nötralizasyon,
İYİ Parti’ye demoralizasyon,
Zafer Partisi’ne engizisyon,
Diğerlerine önemsizasyon…
Topuna birden ise etkisizasyon…
Bu kadar mı?
Tabi ki değil…
Nedir?
Kendi içinde rejenerasyon…
Nasıl?
Magazinel operasyon, Hakanist pasifizasyon, Bilalist popülarizasyon/parlatizasyon ve medyatizasyon…
Yani nedir?
Tam bir Turkish Game of Thrones…
Oyuna dair olaysal başlıklar:
İmamoğlu Operasyonu,
Terörsüz Türkiye Süreci,
Habertürk Operasyonu,
Ersoygate Skandalı,
Bahisgate Skandalı,
CHP’de bitmeyen Kurultaylar,
Durmak bilmeyen siyasi transferler,
Medyasal dezenformasyonlar,
Gözaltılar, tutuklamalar,
İslamik yaklaşımlar, Hutbesel anlatımlar bla bla bla…
Sonuç?
Dört başı mamur çakma Turkish Game of Thrones…
Tüm bu oyunlar,
Yani iktidar cenahına sahiplendirilen ve iktidarca da pek itiraz edilmeyen dahili ve harici oyunlar niçin?
Erdoğan döneminde, “Erdoğan Sonrası” döneme zemini oluşturmak için…
Bu kadar acil mi ki?
Ben bilmem iktidar teorisyenleri bilir.
Başarılı olur mu?
Veya,
Kimin işine yarar?
Kime yarar bilmiyorum,
Ama,
Total ve toplumsal negativitenin kılcallara kadar eriştiği bir Türkiye’de mikronize çoklu oyun kuramının başarılı olacağını hiç sanmıyorum.
Hele de,
Çoklu zeka eksikliği ve mutlak kontrol kaybı bu denli zirvedeyken…
Eş deyişle,
Dejenrasyonun, ülkenin kılcallarına kadar sirayet edip Cumhurbaşkanımızın tabiriyle metastaz yaptığı bir Türkiye ve Ak Parti’de, rejenerasyon aşısının tutma ihtimali çok düşük görünüyor.
Muhtemelen,
Sahanın kaygan olması,
Hakemin taraf tutması nedeniyle uzatmalara kalan bu maçı, muhalefet kazanamasa bile iktidar kaybedecek…
Ve,
Her zaman söylediğim gibi
Erdoğansız bir Ak Parti’nin “Erdoğan Sonrası” diye bir sonrası olmayacak.
Bunun en büyük delaleti
Daha Erdoğan varken Erdoğan Sonrası için başlatılan Game of Thrones (Taht Kavgaları)…
O halde yeniden soruyorum:
Kimin işine yarar?
“Oyun kur oyun kur; hatta oyun içinde oyunlar kur” diye ikna eden ama aslında oyunun en büyüğünü iktidara kendi kuran, en büyük oyun kurucunun işine yarar.
Yani nedir?
Hep kasa kazanır…
*********
Kısa kısa
TMSF…
Türkiye’nin en büyük holdingi olmuş…
Acaba,
Sektörel çeşitlemeye gidip; bir de Fener bahçe sahibi mi olacak yoksa?
MEB ve Mesem (Mesleki Eğitim Merkezleri)
Sol-Kemalist zihniyetin son kalıntıları ezberlerine devam ediyor.
Neymiş?
Milli Eğitim Bakanlığı, din temelli bir eğitimi referans alıyormuş…
Tam bir salaklık komedyası…
Bence,
Kendini Sol-Kemalist siyasi elit sananlar, vakti zamanında kendini İslamcı olarak tanımlayanlardan daha bağnaz ve yobaz bir dinci…
Çünkü,
İslamcılar bile dincilikle işini bitirip artık sadece yoluna bakarken,
Bunlar,
Hala dincilik yapıyor; dincilik üzerinden eleştirel siyasi kuram oluşturmaya çalışıyorlar…
Aile Bakanı
Demiş ki:
Devlet hiçbir emeklisini-yaşlısını sokakta bırakmaz…
Bence çok doğru...
Ama,
Hangi devlet?
Bakan hanımın bahsettiği Kanada devleti mi?
Platon’un İdeal Devlet’i mi?
Yoksa,
Farabî’nin Medinetü’l-Fazıla’sı mı?
Muhalif Medyanın ve Kimi Muhalif Siyasetçinin Açmazı
19 Mart İBB/İmamoğlu Soruşturması başladığında beri,
Meşe, Ardıç, Hartlap, Pırnal gibi isimlendirilen gizli tanık ifadelerini yerden yere vururken,
Mehmet Akif Ersoy (Ersoygate) üzerinden başlatılan soruşturmada medyaya düşen gizli tanık ifadelere dayanarak iktidara ve bahse konu bazı isimlerin “İslamcılık” özelliğine saldırılması…
İki yanlıştan bir doğru devşirme fırsatçılığı…
Nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahmakça…
Olması gereken ne?
Sadece tutarlılık,
Ve,
Yargısız infaz kime yapılırsa yapılsın karşı çıkılması…
Konuya ilişkin diğer bir trajikomiklik:
Güya,
M.A.Ersoy, alem yaparken Süleyman Soylu’yu görüntülü aramış…
Gizli tanık ifadesi böyleymiş…
Soylu bu durumu net bir dille yalanladı.
Ama,
Velev ki aramış diyelim;
Bundan kime ne! Birinin birini alem yaparken araması ne zaman suç oldu?
Peki, aslında olan nedir?
İtibar cellatizasyonu…
Tam bu noktada,
“Sen de yani… Süleyman Soylu çok mu masum yani!” itirazını işitir gibiyim.
Masum veya değil ama tıpkı CHP’den olanlar ve mağdur edilen diğer herkes gibi onun da “Masumiyet Karinesi ve Lekelenmeme Hakkı” vardır ve kutsaldır.
Hatta,
Vakti zamanında, kendisi buna dikkat ve riayet etmemiş olsa bile…
Burada asıl soru şu:
Soylu’nun asıl suçu ne? Soylu’yu kapsama alanına almaktaki asıl amaç ne?
En dramatik olan ise,
Tutuklu bulunan Habertürk eski tepe yöneticisi Kenan Tekdağ’ın ve halen İçişleri Komisyonu Başkanlığı yapan Süleyman Soylu’nun bir noktada ittifak etmesidir.
Oldukça cay-ı dikkat bir durum!
İkisi de,
Kendilerine yapılan ve haklarında söylenenlerin yanlışlığını dile getirdikten sonra,
“Yargı ve hukuk sistemimiz en doğru kararı verecektir” demek yerine “Allah her şeyi bilen, gören ve işitendir.” demeyi tercih ediyor.
Manidar ve oldukça dramatik hal-i pür melalimizin özeti bu:
İşimiz Allah’a kaldı…
Yılmaz Erdoğan
Galiba,
Keramet sahibi mübarek bir zat olsa gerek…
Adeta,
Hiss-i kablel vuku yaşamış,
İnci Taneleri, nam-ı diğer Dilber dizisini sanki bugünleri görmüş de çekmiş…
Günün Sözü
Herhangi bir olay (Mesela ünlü isimlere uyuşturucu operasyonu) üç günden fazla gündemde kalıyorsa; ya asıl gündem örtülüyor veya asıl gündeme cafcaflı bir girizgah yapılıyor demektir.