Sık sık konuşuyoruz…
Ama,
Çoktandır sormadığımı fark edip “Ufukta ne var” diye sordum.
“Ne oldu; tıkandın mı yoksa” tarzında, muzipçe gülümsedi…
Ve devam etti:
“Hocam!
Dün-Bugün ve Yarın cihetiyle,
Planlanan 2025-2026 zaman çizelgesi şöyle:
—Kontrollü Kaos
—Kontrolsüz Kaos
—Kontrollü Tasfiye
—Erken Seçim…
Hatırlarsın;
Sene başında “Kontrollü Kaos” başlıyor diye konuşmuştuk.
Başladı mı?
Evet…
Ve,
Hemen herkes, tamamıyla iktidarın irade ve kontrolü dahilinde olduğunu düşündü.
Ama,
Nisan-Mayıs’a gelindiğinde,
Başlayan veya iktidarca başlatıldığı düşünülen Kaos
Kontrolsüz hale gelmeye başladı.
Bunu nereden anlıyoruz?
İktidar cenahının iç tartışma ve kavgalarından
Ve ,
Kurşun adres sormaz kabilinden serseri mayın icraatlarından…
Aslına bakarsan,
Benim için sürpriz değildi…
Çünkü,
İktidar, sürecin kendi lehine ve kontrolünde olacağına ikna olduğu anda kontrolü kaybetmiş,
Ve,
Bir nevi, birilerinin kontrolüne girmişti.
Adeta,
“Sakın kader deme! Kaderin üstünde bir kader vardır” repliği
Ve,
Tevfik Fikret’in “Beşerin böyle dalâletleri var. Putunu kendi yapar, kendi tapar…” durumu gibi…
Şimdiyse,
Kontrollü Tasfiye sürecine girildi…
Bir nevi,
Ebabil Kuşu refleksi…
Ne garip değil mi!
Bir İktidar,
Ve ,
Kendi tasfiyesini getirecek tasfiye sürecini başlatması…
Kendi Sarı Öküzünü, kendi eliyle kesemeye başlaması…”
Tam bu esnada araya girip sordum:
—Peki,
Bu durumda ufukta bir erken seçim görünüyor.
Ama,
Kaybedeceğini bile bile neden seçime gitsin ki?”
Biraz düz mantıkla baktığımı düşünmüş olmalı ki:
“Yahu Hocam!
Oyun içinde oyun diyorum,
Sen, normal şartlar altında/760 mm civa basıncında akıl yürütmeye kalkıyorsun.
Plan içinde plan diyorum,
Sen, düz mantıkla karşılık veriyorsun.
Sana şimdi, Temel’in “Düz Mantık” fıkrasını anlatırım da; konudan uzaklaşmak istemediğim için es geçiyorum.
Bak Hocam!
Bu işler böyledir ve hep böyle olageşmiştir.
O yüzden;
Birileri,
İktidarı, kazanacağına öyle bir ikna eder ve öyle bir iştahla seçim istetir ki; sen bile “gerçekten, acaba öyle mi lan” kuşkusuna kapılırsın.
Yine dayanamadım…
Araya girip:
—İktidar, ya son anda karar değiştirirse?
Bu defa net bir ses tonuyla:
“Bir uçak düşün…
Pisti görmüş ve inişe geçmişsin.
Üstelik pistin hemen karşısında yüksekliği üç bin metre olan bir dağ var.
Ve,
Pas geçme seviyesini geçmişsin.
Nedir bu?
Uçağın burnunu düzelteme ihtimalin sıfır.
Artık,
İnmek ve o seçime girip boyunun ölçüsünü almak zorundasın…
Sen,
Siyasetçi ve kurbağanın ortak özelliği nedir bilir misin?
Yok yok..
İkisinin de sesinin çok çıkması değil;
İkisi de aldanan olmasıdır.
Kurbağa, suyun soğukluğuna, siyasetçi, yine kazanacaksın telkinine hep aldanmıştır.
Bu durum,
Siyasette hep tekrarlanmış ve sendroma kapılan siyasetçi de hep haşlanmıştır…”
Daha anlatacaktı…
Ama,
Anlattıklarını sizlere anlatabilmek ve anlatacaklarını size anlatamadan heba etmemek için anlatıma ara vermesini istedim.
Sağ olsun,
Anlayışla karşıladı,
Ve ,
Sonra devam ederiz diyerek telefonu kapattık…
Anlattığından ne anladığıma gelince:
Evet,
İktidarın bir oyunu var,
Ama,
Asıl oyun iktidara oynanıyor…
Evet,
Kötü günler yaşıyoruz.
Ama,
Ufukta daha kötü günler görünüyor…
***********
Demirtaş’ın Suçu Ne?
Deniyor ki:
Selahattin Demirtaş,
DEM Parti’yi, Türkiye partisi yapabileceği için hapiste tutuluyor…
Doğru tespit,
Ama,
Yanlış sebep…
SELO’nun, bırakılmama sebebi;
Öcalan narsizmi,
Ve,
Öcalan egosu…
SELO’nun suçu neydi?
Suçu büyük…
Sivrildi, kabul gördü ve Kürtlerin, Öcalansız da siyaset yapılabileceğini cümle aleme gösterdi.
Daha ne olsun…
SELO konusu,
DEM Parti ve Öcalan’ın en büyük çelişki, tutarsızlık ve samimiyetsizliğidir.
Nasıl mı?
Öcalan ve DEM Parti,
Terörsüz Türkiye Projesine destek veriyor mu?
Destek de ne ki… İşin tam göbeğinde…
Terörsüz Türkiye Projesi, demokratik siyaset ve hukukî pratik gerektiriyor mu?
Tabi ki evet…
Ama,
Aynı Öcalan ve aynı DEM Parti,
Demokratik siyaset yapıp, hukuk isteyen Demirtaş’ı değil de; hukuk mağduru hapisteki Demirtaş’ı tercih ediyor.
Örnek-1:
Tıpkı,
AKP ve Erdoğan’ın,
Bir yandan,
Demokratik siyaset ve hukukî pratik gerektiren Terörsüz Türkiye Projesini destekleyip,
Öte yandan,
CHP’ye karşı, antidemokratik ve hukuk dışı yöntemleri caiz görmesi gibi…
Yaprak döker bir yanımız/Bir yanımız bahar bahçe…
Örnek-2:
Tıpkı,
Kılıçdaroğlu’nun,
Sivrilen, kabul gören ve CHP’nin, Kılıçdaroğlusuz iktidar olabileceğini gösteren
İmamoğlu/Yavaş ve Özel’e karşı,
Kendisinin hırsı, eşinin deve kini nedeniyle,
Antidemokratik ve hukuk dışı yollarla CHP’ye kayyım olmayı beklemesi
Ve,
SELO gibi hukuksuz şekilde tutuklu tutulan İmamoğlu’na üzülmemesi gibi…
Öyle bir yerdeyim ki/Ne karanfil ne kurbağa…
Ne garip değil mi?
Öcalan için hapse düşeceksin.
Ve,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi,
Hem de üç defa “hak ihlali var” diyecek
Ama,
Sırf Öcalan istemiyor diye,
Öcalan’ın egosu nedeniyle hapisten çıkamayacaksın…
Bu arada
7 Ekim’de bırakılması beklenen ama bırakılmayan Demirtaş için,
DEM Parti’nin gözyaşı ve tepkisine sakın aldanmayın ha…
Tam bir timsah gözyaşı…
Aslında,
DEM’in baron ve baroniçeleri, SELO’nun çıkamamasından son derece memnun ve mutlu…
Onlar,
Bırakın SELO’yu; Öcalan’ın bile İmralı’dan bırakılmasını istemezler.
Çünkü,
Ağa dama düşünce maraba ağa kesilir,
Ağa damdan çıkınca, marabanın sesi kısılır…
Demem o ki:
Onlara göre,
En iyi Selo,
Hapiste yatan, tweet atan, kitap yazan,
Bağlama çalıp arabesk takılandır…
“Mapushane etrafında dikenli teller
Sağımda solumda hasret çekenler
Tez gel hanım tez gel görüş günümde
Tahammüle hal mi kaldı garip gönlümde…”
Aslında işin özeti şu:
Bir yanda,
SELO, İmamoğlu, Özel, Özdağ, Fidan…
Yeni jenerasyon siyasetçiler…
Öte yanda,
Bahçeli, Erdoğan, Kılıçdaroğlu, Öcalan…
Siyasetin yaşlı kurtları…
Yeni jenerasyon,
Halkta karşılık bulmaya başlayınca,
Yaşlı kurtlar,
Nafile bir çabayla eski tüfekleri raftan indirdi…
“Rastlarsa gözlerin, yaşlı yavruna
Suçunu bağışla sarıl boynuna
Biz bize yaşarken geldik oyuna
Gençler kadir kıymet bilmiyor anne
Bunların layığı mahpustur anne!..”
***********
ManiDarlık
Venezuela…
Ne alaka demeyin…
Evet,
Çok uzağımızda… On bin km. mesafede…
Ama,
Yakın zamanda,
Farklı, ilginç ve yakın ilişkilerimiz sayesinde yakından tanır olduk.
Devlet Başkanı Maduro… Cumhurbaşkanımızın da dostu…
Düne kadar,
Kafa tuttuğu Trump yönetimine,
Şöyle bir teklifte bulunmuş:
“Mevcut ve gelecekteki petrol ve altın projelerini Amerikan şirketlerine açayım,
Amerikan firmalarıyla ayrıcalıklı sözleşmeler yapalım,
Çin-Rusya ve İran’la enerji ve madencilik sözleşmelerini iptal edeyim…”
Ne demek bu?
Ey Trump!
Dile benden ne dilersen…
Al sana; ülkenin anahtarı…
Neden peki?
Kaybedeceğini gördüğü için…
Tıpkı,
Kılıçdaroğlu’nun,
2023’de,
Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunu da kaybedeceğini anladığında; Ümit Özdağ’a, “dile benden ne dilersen” demesi gibi…
Dedi ama sonuç değişti mi?
Ya Maduro?
Malum sonu değiştirebilir mi?
Venezuela’nın muhalif lideri Machado…
Aldığı Nobel Barış Ödülünü Trump’a ithaf etti desem…
Ne acı değil mi?
Haysiyetlice,
Sandığa gidip halkına teslim olmak yerine,
Haysiyetsizce,
Trump’a teslim olmak ve ülkeni peşkeş çekmek…
Hırs ve ihtiras böyledir,
Gözünü kör eder; eloğlunun elini eteğini öptürür…
Yabancısı değiliz,
Aslında biz de aşinayız…
İzlemişsinizdir,
TRT Dizisi; Fetihler Sultanı Mehmet…
Tahta çıkınca,
Kardeşi Şehzade Orhan Bizans’a sığınır…
Ne için?
Tahta geçmek için…
Peki,
Geçebilmiş mi?
Spoiler vermeyeyim; diziden izleyin veya MSB Üniversitesi rektörü Afyoncu’dan dinleyin…
Günün Şiiri
B. Rahmi Eyüpoğlu’ndan…
En azından üç dil bileceksin…
En azından üç dilde
Ana avrat dümdüz gideceksin…
En azından üç dil
Çünkü sen ne tarih ne coğrafya
Ne şu ne busun…
Oğlum Mernuş
Sen, otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun…