Afyonkarahisar Belediye Başkanı Burcu Köksal’ın son dönemde dile getirdiği feryat, aslında sadece bir şehir belediye başkanının kişisel serzenişi değil; Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) içinde uzun zamandır kaynayan, fakat kamuoyu önünde dile getirilmeyen büyük bir rahatsızlığın dışavurumu olarak okunmalıdır. Köksal’ın isyanı, partinin üst yönetiminin içine düştüğü sessizlik sarmalını, kendi iç hesaplaşmalarında sergilediği çifte standardı ve partinin gerçek kimliğinden nasıl uzaklaştığını göstermesi açısından son derece dikkat çekicidir.
Burcu Köksal, seçim sürecinde ve sonrasında partisi içinde karşılaştığı tutumlara karşı bir hayli kırgın. Özellikle Afyonkarahisar gibi muhafazakâr seçmen yapısına sahip, “sağ’ın kalesi” olarak anılan bir şehirde CHP’den belediye başkanı seçilmek, başlı başına önemli bir başarıydı. Ancak bu başarı, partinin kendi iç dinamiklerinde bir kıskançlık, bir hesaplaşma, bir dışlama silsilesine dönüşmüş durumda. Köksal’ın asıl isyanı da tam olarak bu noktada başlıyor. Çünkü o, partinin kendisini yalnız bıraktığını, dahası, partililerin bir kısmının kendisini itibarsızlaştırmak için adeta bir kampanya yürüttüğünü dile getiriyor.
Köksal’ın sözleri satır aralarında çok net bir gerçeği işaret ediyor: CHP’nin içinde, kendi mensuplarını hedef alan, içerden gelen bir ihanet mekanizması çalışıyor. Bu durum ne yazık ki sadece Köksal’a özgü değil. Partinin birçok yerel yöneticisi benzer baskılarla karşı karşıya kalıyor. Özellikle Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu çizgisinin dışında kalan, partinin klasik Atatürkçü ve halkçı damarını temsil eden isimler, sistematik biçimde dışlanıyor. Burcu Köksal’ın yaşadığı süreç, bu yeni CHP’nin ne tür bir dönüşüm içinde olduğunu gözler önüne seriyor.
Rüşvet iddiaları, belediye içi dedikodular, çarpıtılmış haberlerle yaratılan algı operasyonları… Köksal, bütün bunların bir kısmının doğrudan kendi partilileri tarafından üretildiğini söylüyor. Bir belediye başkanının kendi partisinden gördüğü baskıyı bu denli açık dile getirmesi aslında siyasi cesaretin bir göstergesi. Ancak burada dikkat çekici olan, parti yönetiminin tüm bu iddialara karşı derin bir sessizliğe bürünmesi. Sessizlik, kimi zaman suç ortaklığından daha ağır bir tutumdur. Burcu Köksal, işte bu sessizliğe, bu umursamazlığa karşı feryat ediyor.
Afyonkarahisar Belediye Başkanı’nın adı son günlerde sık sık “AK Parti’ye geçeceği” iddialarıyla anılıyor. Ancak bu söylentilerin arkasında, partinin kendi içindeki çatlakların yattığını görmek gerekir. Köksal’ın partiden uzaklaşmasının nedeni ne ideolojik bir dönüşüm, ne de kişisel bir hesap arayışıdır. Esas mesele, CHP’nin kendi içinde oluşturduğu dar kadrocu, hizipçi, hatta zaman zaman linç kültürüne dönüşen bu yapıdadır. Bu yapı, farklı düşünen, bağımsız hareket eden, kendi halkıyla doğrudan bağ kuran belediye başkanlarını sistematik biçimde dışlamaktadır.
Benzer bir tabloyu daha önce Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’nda da gördük. Çerçioğlu da parti içinden gelen ağır eleştirilere, iftiralara ve haksız ithamlara maruz kalmıştı. O da tıpkı Burcu Köksal gibi, kendi başarısının partideki belirli grupları rahatsız ettiğini dile getirmişti. Bugün CHP’de hâkim olan “ya İmamoğlu’cusun ya da dışlanırsın” anlayışı, partiyi hızla içe kapalı, demokratik olmaktan uzak, tahammülsüz bir yapıya dönüştürüyor.
Özgür Özel’in genel başkan olduktan sonra partide birlik ve beraberliği sağlamak yerine, İmamoğlu merkezli bir güç odağını koruma çabasına girdiği açıkça görülüyor. Özel’in parti içindeki gerilimleri yatıştırmak yerine, bu hizipleşmeye sessiz kalması ya da kimi zaman bu gerilime çanak tutması, CHP’yi adım adım kendi kimliğinden uzaklaştırıyor. Bugün CHP, bir yandan demokratik değerlere vurgu yapan bir parti görüntüsü verirken, diğer yandan kendi içinde farklı düşünenleri susturan, ötekileştiren bir anlayışa teslim olmuş durumda.
Burcu Köksal’ın isyanı, işte bu içsel çürümenin, bu sessiz teslimiyetin bir sonucu. Onun feryadı sadece kişisel bir serzeniş değil, “gerçek CHP’lilerin” maruz kaldığı baskının sembolü haline gelmiştir. Çünkü CHP’de uzun zamandır “değişim” adı altında yürütülen operasyon, aslında bir kadro tasfiyesidir. Partinin Atatürkçü, halkçı, milli reflekslere sahip isimleri birer birer saf dışı bırakılmakta, yerine medya desteğiyle parlatılmış, ama ideolojik kökleri zayıf figürler yerleştirilmektedir.
Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul merkezli siyasi stratejisi, CHP’yi bir “metropol partisi” haline getirme gayreti taşırken, Anadolu’daki belediye başkanları bu süreçte adeta yalnız bırakılmıştır. Burcu Köksal gibi isimler, bu yalnızlığın en somut örnekleridir. Oysa Afyonkarahisar gibi bir şehirde CHP’nin kazanması, parti için stratejik bir başarıdır. Bu başarı, partinin merkezinde coşkuyla sahiplenilmesi gerekirken, tersine, kösteklenmiş, küçümsenmiş ve itibarsızlaştırılmıştır.
Burcu Köksal bugün belki de kendi partisine kırgın. Ancak onun yaşadığı hayal kırıklığı sadece bir kişisel mesele değildir. Bu kırgınlık, CHP’nin tabanında da yankı buluyor. Çünkü Anadolu’daki pek çok partili, kendisini artık partinin merkezinde temsil edilemez hissediyor. Partinin yönü, dili, hatta refleksleri değişmiştir. İmamoğlu ve çevresinin şekillendirdiği yeni CHP, geleneksel tabanıyla arasında derin bir uçurum yaratmıştır.
Köksal’ın yaşadığı sorun, CHP’nin bir kimlik krizi yaşadığının en belirgin göstergesidir. Bir yanda değişim söylemini sahiplenen ama bu değişimi demokrasiyle değil, hizipleşmeyle sürdüren bir yönetim; diğer yanda halkın içinden gelen, yerelde mücadele eden, bağımsız düşünen kadrolar… İşte bu iki anlayış bugün CHP’nin geleceğini belirleyecek asıl çatışmadır.
Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu’nun partiyi yeniden yapılandırma çabaları, eğer partinin köklerinden kopuşu hızlandırıyorsa, bunun bedelini CHP çok ağır ödeyecektir. Çünkü taban, artık bu iç çekişmelerden, sahte birlik mesajlarından bıkmış durumda. Halkın beklentisi, samimi, üretken, halktan kopmamış yöneticilerdir. Burcu Köksal gibi isimler, bu beklentinin temsilcileridir.
Bugün CHP’nin önünde iki yol var: Ya bu feryatları duyacak, kendi özüne dönecek ve parti içindeki bu sinsi tasfiye sürecine son verecek; ya da bu sessizliğe devam ederek kendi evlatlarını harcamayı sürdürecek. Burcu Köksal’ın çıkışı, belki de partinin son uyarısıdır. Bu uyarıyı duymayanlar, gelecekte sadece Afyonkarahisar’ı değil, Türkiye’deki birçok yerel kalesini de kaybetme riskiyle karşı karşıya kalacaktır.
Kalın sağlıcakla…