Türkiye son yıllarda pek çok krizle sınandı. Ekonomi krizi, dış politika sorunları, deprem felaketleri, toplumsal gerilimler… Bunların her biri toplumun sinir uçlarını derinden etkiledi. Ancak öyle bir mesele var ki, diğer tüm sorunlardan daha yakıcıdır: adalet meselesi. Çünkü adalet yoksa ekmeğinizin tadı olmaz, adalet yoksa yatırımın, güvenin, huzurun hiçbir anlamı kalmaz. Adalet çökerse devlet çöker, toplum çöker, millet çöker.
İşte bugün tam da bu noktadayız. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun hakkında süren davalar vesilesiyle mahkeme salonunda yaşanan görüntüler, Türk yargısının tarafsızlığına, ciddiyetine ve itibarına ağır bir gölge düşürmüştür.
Geçtiğimiz günlerde kaleme aldığım yazımda da özellikle şu soruyu sormuştum:
“Dayısı olmayan, sıradan bir vatandaş aynı rahatlıkla mahkeme salonunda poz verebilir mi? Video çekebilir mi? Kameralara mesaj gönderebilir mi? Orası bir adalet salonu mu, yoksa miting meydanı mı?”
Cevap ortada. Bir vatandaşın, bırakın mahkeme salonunda video çekip paylaşmasını, cebinden telefon çıkarmasına dahi müsaade edilmez. Mahkeme, disiplinin, ciddiyetin, tarafsızlığın mekânıdır. Ancak Ekrem İmamoğlu söz konusu olunca tablo değişiyor: Gülücükler, pozlar, kameralar, videolar, sosyal medya mesajları… Sanki mahkeme salonu değil de bir kampanya merkezi.
Bu tabloya “adalet” denebilir mi?
Adalet Eşitlik İster
Adaletin en temel prensibi eşitliktir. Zengini, fakiri, makamı, sıfatı yoktur. Hâkimin karşısına çıktığınızda hepiniz aynısınız: Bir davanın tarafı. Ne fazla ne eksik.
Ama Türkiye’de bazıları için hukuk farklı işliyor. Eğer “adı var”sanız, eğer arkanızda bir medya gücü, bir siyasi destek varsa, adaletin terazisi bir anda şaşmaya başlıyor. Mahkeme salonu bir taraf için dikenli tellerle çevrili dikenli yol, diğer taraf için kırmızı halı.
Bugün İmamoğlu’nun mahkemede sergilediği rahat tavırlar, adaletin eşitlik ilkesinin yerle bir olduğunun en açık göstergesidir. Aynı durumda bir vatandaş olsa, bırakın poz vermeyi, mahkeme düzenini bozduğu gerekçesiyle anında dışarı çıkarılır, hakkında işlem yapılır.
Peki soruyorum: Bu ayrımcılık değil de nedir? Bu çifte standart değil de nedir?
Mahkeme Heyetinin Sessizliği
Dahası, mahkeme heyeti bu manzarayı görmezden gelmektedir. Oysa mahkemenin asli görevi, sadece hüküm vermek değildir; mahkeme düzenini ve adaletin vakarını korumaktır.
Mahkeme heyeti, salonu bir şova dönüştüren tavırları engellemek için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Eğer buna göz yumuyorsa ya acziyettedir ya da taraflıdır. Her iki ihtimal de adaletin çöküşüdür.
Ben buradan açık ve net söylüyorum:
Eğer tutuklu olan kişi Ekrem İmamoğlu değil de sıradan bir vatandaş olsaydı, bu manzaralara asla müsaade edilmezdi.
Bu nedenle mahkeme heyeti derhal açığa alınmalı, görevden uzaklaştırılmalı ve Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından soruşturma başlatılmalıdır.
Adalet Bakanlığı ve HSK Nerede?
Şimdi en kritik soruyu soralım: Adalet Bakanlığı nerede? Hakimler ve Savcılar Kurulu nerede?
Bir vatandaş mahkemede en küçük bir saygısızlık yaptığında, bir celse düzenini bozduğunda hemen işlem yapılırken, Ekrem İmamoğlu’na gelince neden gözler kapatılıyor?
Bu olay sıradan bir olay değildir. Bu mesele yalnızca bir davanın konusu da değildir. Bu olay, Türk yargısının bağımsızlığına, tarafsızlığına ve itibarına doğrudan saldırıdır. Eğer bu manzaralara sessiz kalınıyorsa, bilin ki yarın hiçbir vatandaş “Ben mahkeme karşısında adil yargılanacağım” diyemez.
Adalet Bakanlığı’na buradan sesleniyorum:
Ya bu rezalete dur dersiniz ya da milletin adalete olan güvenini tamamen kaybedersiniz.
Hakimler ve Savcılar Kurulu’na da aynı çağrıyı yineliyorum:
Yargının itibarını korumak sizin görevinizdir. Bu görevi yapmazsanız tarih sizi yazacaktır.
Mahkeme Salonu Şov Yeri Değildir
Unutmayalım, mahkeme salonu adaletin dağıtıldığı yerdir. Orada şov yapılmaz, miting yapılmaz, propaganda yapılmaz. Mahkeme salonunu kampanya alanına çevirenlere müsaade etmek, sadece davanın tarafını değil, tüm milleti aşağılamaktır.
Çünkü orası millet adına karar verilen yerdir. Hakim kararını “Türk Milleti Adına” verir. O kürsünün ağırlığına gölge düşüren herkes, aslında millete ihanet etmektedir.
Bir düşünün: Mahkeme salonu bir tiyatro sahnesi olursa, yarın kimin adaletine güveneceğiz?
Çürüme ve Çifte Standart
Bugün yaşanan tablo aslında Türkiye’deki derin çürümenin göstergesidir. Çifte standart, siyasallaşma, güce göre şekillenen hukuk anlayışı… Bunlar devleti devlet olmaktan çıkarır.
Bir vatandaş için kurallar var, ama belli isimler için “ayrıcalıklar” tanınıyorsa orada hukuk değil, adaletsizlik vardır.
İşte bu yüzden, İmamoğlu’nun mahkeme salonundaki tavrı sadece bir kişinin davranışı değildir; bu tavra göz yuman sistemin çürümüşlüğünün yansımasıdır.
Sözün Bittiği Yer
Buradan bir kez daha tekrar ediyorum:
Bu millet adaletsizliğe boyun eğmez. Bu millet haksızlığa rıza göstermez. Ama adalet mekanizması böyle çifte standartlarla milletin güvenini kaybederse, işte o zaman devletin temelleri sarsılır.
Benim sözüm nettir: Böyle kepazelik olmaz, böyle duruşma olmaz, böyle şova müsaade edilmez.
Kalın Sağlıcakla….