Uçak gazeteciliği yahut eşraf-ı uçak gazeteciler
Gazeteci Ahmet Hakan…
—Bak ne demiş?
—Ne demiş?
—Önce,
“Yine aynı terane, yine aynı ayıp, yine aynı yalan” diye başlık atmış.
Sonra,
“Faruk Bildirici, Hasan Cemal, Murat Yetkin falan…” diyerek veryansın etmiş…
—Yani,
Falan-filan diyerek; papucumun gazetecileri mi demek istemiş?
—Galiba…
—Onlar ne demiş de, A. Hakan bu kadar kızmış?
—Demişler ki:
“Uçak eşrafı gazeteciler, ayakları yerden kesilince;
Erdoğan’a soru falan sormuyorlar,
Soru ve cevaplar, İletişim Başkanlığı’nca hazırlanıyor,
Ve uçakta, tam bir tiyatro yaşanıyormuş falan filan…”
—A. Hakan ne demiş?
—Bunlar “Kapkara propaganda,
Ahlaksız iddia!” demiş…
—Peki,
Gerçek neymiş? Onu da demiş mi?
—Demiş demiş…
Hem de,
“Uçak gazetecileri için adab-ı uçak presedür ve yöntemini” açıklamış…
—Yöntem neymiş ki?
—Yöntem şu imiş:
“İletişim Başkanlığı, gazetecilere “Hangi soruları soracaksınız” diye soruyor. Bunun amacı da belli:
Mükerrer soru olmasın, sorular hep aynı konuda olmasın, sorular çeşitlensin.”
—Abooo…
Eyvah eyvah…
Ahmet Hakan denilen bu adam; bence, “s.çmakla kalmamış biraz da sıvamış…
Adam,
Resmen
Kendisi de dahil; eşraf-ı uçak gazetecileri gömmüş…
Bir nevi “Mükerrer soru sorma, çok tekrar edince başka çare kalmamış” demiş…
Ve bir de,
Maazallah,
Birinden birisi “ya istenmeyen bir soru sorarsa…” riski, tamamen sıfırlanmak istenmiş, demek istemiş sanki…
Pardon ama uçak gazetecileri bu açıklamayı okuyunca ne demiş?
—Galiba,
Onlar uçak gazetecisi olmanın şan ve şehvetine fazlaca kapıldıkları için olsa gerek;
Şimdilik,
Kapı-duvar; ses-seda yok…
Onlar henüz,
CNN Türk’te “kim daha Erdoğancı” kavgasındalar…
—Bu Ahmet Hakan var ya…
Vallahi cin cin…
Üçü bir arada kahveye, sirke katan barista gibi…
Eleştiri karamelini bol bol katarak itiraf sirkesini çok güzel kamufle etmiş…
Tek yazıyla,
Çok kuş hedeflemiş,
Ve bence, maksadı da hasıl olmuş…
Yarın-birgün,
Devir değişince, “benim yaptığım; herkesin bildiği ama kimsenin söylemeye cesaret edemediği bir sırrı ifşalamaktı” derse; hiç şaşırmam…
Düşünsene;
Sağdan altı, soldan yedi-sekiz; toplasan 15-20 gazeteci…
Neden mükerrer soru sorsun ki…
Hele de,
Gazab-ı Erdoğan bu kadar kavi ve kallavi iken…
Açıkçası;
İlk anda,
Ben de,
“Düşünü söylerken oynaşını söylemek gibi bir paradoksal dilemma girdabına kapılmış sanki” diye düşünmüştüm.
Ama değil değil; adam, resmen uçakta geyik avına çıkmış…
Ben artık susuyorum,
Fakat merak ettiğim birkaç şey var:
Mesela;
Ahmet Hakan bunları söyleyince Çapanoğlu da bunu yemiş mi?
Yoksa bu işte bir çapanoğlu var deyip; bir şeyler söylemiş mi?
—Yer mi hiç…
Şunu demiş:
“Sen niye böyle oldun yavrum!
Sen ezan okumaya giden hocaya çelme mi taktın,
Sonra da hoca öldü diye sela mı verdin?
Yoksa pavyonlarda yetim parası mı yedin!
Niye böylesin oğlum sen!..”
—Aydemir Akbaş ne demiş?
—Bak kıçıma,
Bak bak bak; iyi bak!
Donum görünüyor…
Donum da olmasa; bizzat kıçımın kendisi görünecek…
—Müge Anlı’nın konuğu ne demiş?
—Normalde bir yere gittiğinde beni hep arardı,
Öldüğünden beri beni hiç aramadı…”
—Hasan Can Kaya ne demiş?
—Kim bu adam?
Nereden geldi bu abi!..
Biz fenomen sevmiyoruz…
İkinci yarı arkaya alın bunu…
—Hababam Sınıfının Mahmut Hocası ne demişi:
—Ulan oğlum!
Anladık atıyorsun,
Ama bari yenilir yutulur cinsten olsun be oğlum!..
—Kibar Feyzo filminin Feyzo’su ne demiş?
—Ağam bizimle eğleniiii…
—Hükümet Kadın filminin Faruk Enterli’si ne demiş:
—Hey güzel Allah’ım!
Yahu,
Yaratıyorsun; bari takip et yahu!..
—Peki,
Sen ne dedin?
“Seni gidi seni…
Uçaktan aşağı bakan,
La Fauntaine’den masal çakan,
Hadi gülüm yürü; yandan yandan…
Mesaj gönder üçü bir aradan,
Beyin yakan Ahmet Hakan…
Durmak yok kurmak baki,
Hepsi senin; ha müstakbel ha mütebaki
Her dem, sağında bir patlıcan solunda bir sakî…
Tamam,
Eyvallah…
Konuşmanın, yazmanın sağlığa bir zararı yok
Ve ağzına geleni söylemek senin de hakkın…
Amma velakin;
Söyle bakalım,
Bu dediklerine, kendin de inanıyor musun?”
************
Erdoğan-Trump Görüşmesi nasıl geçti? Türkiye ne kazandı?
Görüşmeden üç gün önce,
“Erdoğan-Trump görüşmesi ne olur? Türkiye’ye ne kazandırır?” diye sormuş
Ve düşüncelerimi nazik bir dille şöyle belirtmiştim…
“Görüntüsel dostanelikler…
Dostum Erdoğan, Dostum Trump reveransları…
Bakıyoruz, ediyoruz,
Ticaret hacmimizi artıracağız…
Erdoğan güçlü bir lider,
Birlikte pek çok sorunun üstesinden geleceğiz gibi karın doyurmayan güzellemeler…
Türkiye’ye ne kazandırıra gelince;
Trump’ın eli güçlü,
Erdoğan’ın ise dezavantajı çok fazla…
Bu görüşme,
Olsa olsa, Türkiye’yi borçlandırır,
Sadece borç kazandırır…
Ve,
Bence,
Bu seyahat,
Erdoğan’ın, son Beyaz Saray seyahati olacaktır…”
Ben hâlâ da aynı düşüncedeyim,
Ve ekleyecek başka sözüm yok…
Ama bu görüşmeden Türkiye’nin ne aldığını,
Daha açık/net ve hatta galiz sözlerle duymak isterseniz;
NTV Washington temsilcisi, Associated Press (AP) kameralarına yakalanmış.
Onun tespitine bakın…
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Nice
egemen