Suriye’de neler oluyor ve iş nereye varacak?

Yine Suriye ve yine çatışma…
Kim kimi vuruyor/kim kime saldırıyor belli değil.
Olağanüstü karmaşık ve oldukça puslu bir durum hakim.
Böylesi bir ortamda, olanları basitleştirerek anlatayım:
Tarih 13 Temmuz. Şam-Süveyda otoyolunda bir Dürzi tüccar kaçırılıyor.
Kim kaçırdı?
Belli değil…
Belki de bölgede Şam Yönetimini tanımayan paramiliter Dürzi gruplar kaçırdı/Veya bu gruplar üzerinde müthiş bir etkiye sahip olan İsrail; bu kaçırma işini yaptırdı.
Hiçbir şey belli ve net değil ama bölgede kim iyi algı operasyonu yapıyor ise; onun söylediğinin baskın geldiği aşikar.
Bu konuda en mahir güç kim?
Tabi ki İsrail…
Adamlar bölgeye ve bölgedeki aşiretlerin hepsine ve her türüne öyle hakimler ki; herkes, farkında olarak veya olmayarak adeta İsrail’in değirmenine su taşıyor.
Mesela bu son olay:
Bence tamamen İsrail yapımı bir prodüksiyon…
Neden böyle diyorum?
Çünkü süreç ve olayların kimin işine yaradığına bakınca; aslında ne olduğunu/neyin olmadığını görebiliyorum.
Tabi ki İsrail’in işine yarıyor.
Çünkü yaşanan karışıklık/ölümler ve katliamlar sayesinde Golan Tepelerini de aşarak Dürzi bölgesi olan Dera ve Süveyda gibi kentlerde hakimiyetini pekiştiriyor.
Hem olayları başlatan ve hem de gelip Dürzileri kurtaran can simidi…
Sadece güney Suriye değil; Fırat’ın Doğusu/Kürtlerin yoğun olup fiili bir otonom bölge oluşturduğu Rojava bölgesi de aynı istikrarsızlık ve belirsizlik içinde.
Patlamaya hazır bomba misali; her an Şam güçleri ile Rojava SDG güçleri çatışmaya girebilir.
Hatırlayanlar hatırlar…
HTŞ güçleri Şam’ı ele geçirip Esad Rejimini yıktıktan sonraki birkaç günde yazdığım tüm yazılarda “asıl iş ve zorluk şimdi başlıyor” demiştim.
Hatta o ana kadarki politikaları nedeniyle Türk Devlet Yetkilileri ve iktidarın, bu defa doğru bir konumlanmada olduğunu söylemiş ama bundan sonra çok daha dikkatli olunması gereğine parmak basmıştım.
Hatta ve hatta yazımın birisinde biraz da tarihsel perspektife girip şöyle demiştim:
“Niyetim iktidarın ve devletin son birkaç aydır sergilediği olumlu Suriye politikasını eleştirmek değildir asla…
Gayrı siyasi saiklerle ve hatta iktidarın attığı adımları takdir eden birisi olarak bu uyarı cümlelerini kuruyorum.
Çünkü amacım olumlu diplomatik ivmenin devam etmesi,
Ve en büyük bedeli bizim ödediğimiz süreci, masada kaybetmemektir.
Çünkü burası Suriye,
Kardeşin kardeşe kıydığı,
İlk cinayetin işlendiği Kabil’in Habil’i katlettiği yerdir.”
Bundan sonra ne olur/Ne olacak?
Çok üzgünüm ki Suriye coğrafyası yakın zamanda istikrar bulamayacak.
Bölgede, özellikle İran’la bağlantılı Şii unsurlar ve İran’a sempati duyan aşiret ve güç odakları dize getirilene kadar devam edecektir.
Açıkçası bu sürecin Suriye ile de sınırlı kalmayacağı; Irak/Ürdün/Lübnan’a da sıçrayacağı kanaatindeyim.
İran’ın durumu zaten malum. Kağıttan kaplana dönüştürülmüş vaziyette.
Ayetullah Rejimi kendi halkına karşı kendi hayatiyetini korumaya çalışır vaziyette.
Çünkü İsrail’in güvenliği tam sağlanmadan ve İran’ın, İsrail için tehdit unsuru özelliği sona ermeden bu bölge durulmayacaktır.
Suriye ile ilgili olarak;
Önceki birkaç yazımda da belirttiğim gibi yekpare bir devlet olgusu maalesef artık hayal.
Kaçınılmaz şekilde bölge yeni bir parselasyona/haritalandırmaya maruz kalacaktır.
Bir tespit yapacak olursak;
Sayın Cumhurbaşkanımızın geçen cumartesi yaptığı konuşmada “Şam bizim ortak şehrimizdir. Diyarbakır bizim ortak şehrimizdir. Mardin, Musul, Kerkük, Halep, Süleymaniye, Erbil, Hatay, Ankara, İstanbul bizim ortak şehrimizdir.” diye boşuna mı söyledi sizce? Yoksa tarihsel nostalji amacıyla mı söyledi?
Değil işte, değil…
Çok değil; yaklaşık bir veya birkaç yıl içinde şuanda mümkün görünmeyen şeylerin mümkünleşeceğini/bazı Suriye ve Irak şehirlerinin Türkiye tasarrufuna bazılarınınsa İsrail kontrolüne geçtiğini görebileceksiniz.
Ülkemizde yürütülen “Terörsüz Türkiye Projesi”, başta Suriye olmak üzere bölgesel gelişmelerden ayrı ve ilintisiz değildir.
Erdoğan’ın yaptığı konuşmada ısrar ve tekrarla vurguladığı “Türk/Kürt/Arap birlikteliği” aslında önümüzdeki aylar ve yıllar içinde olacakların altyapısından başka bir şey değildir.
Bu bağlamda,
Suriye’nin daha butik ve küçülmüş bir devlete dönüşeceğini söylemek fantastik bir öngörü olmayacaktır.
Çünkü bazı şeyler, konjonktür/coğrafya ve tarihselliğin bir dayatması haline gelebilmektedir.
Ki şuanda bölgemizde yaşanan süreç tam da bu…
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.